Pazartesi, Şubat 7

Zombiler

Etrafta bir yandan çok iyi tanıdığım bir yandan hiç tanımadığım insanlar sürüsü dolaşmakta. Korkuyorum anlıyor musun? Onlara benzemekten ve en acısı, farkında olmadan ve kabul etmeden onlara benzemekten korkuyorum.

Yüzlerinde hep belirgin ifade...Soğuk durmak ve toplumun onları itelediği, karizmatik ve kuğul olma dürtüsü. Sahi n'olacaktı ki? Al işte, bir delik bulup içeri girdiğimde, ağlar halde buluyorum sizi ya da sıkılmış, beni terketmeyi düşünür halde. Yalın gitmeyen herşey gibi bu ilişkiler de bir kalıba girmek dürtüsü yüzünden tatsız veya kötü sonla bitiyor. Nedir bu telaş? Bu acele? Bu dürtü nereden geliyor? ''Olduğun gibi görün'' kavramını uygulamaya geçirmek imkansız, biliyorum da; ''göründüğün gibi ol'' üzerine neden bu kadar yoğunlaşırız?

Çağımızın vebası 'bencillik'. Ama öyle bir bencillik değil, hep kendisini düşünen değil, her şeyin en çoğu bana gelsin diyen bencillik değil, bu bencillik; başkalarına karşı olan saygımızı bitiren bencillik.

Etrafımızda bencil zombiler var. Burada yazacaklarım, onları oldukça üzer ve ben bunun farkındayım ama rahatım çünkü onlar burayı okumazlar, araştırmazlar. Yaptıklarını, sadece ve sadece kendilerinin buluşu olduğuna inanırlar, hayatın sırrını çözdüğüne inanırlar, siyah beyazdır ama renkli görürler, biz 'nerd' oluruz onların yanında ama aslında onlar 'nerd' dür. Düşünsel farkındalık kavramı hızlı bir şekilde ilerlerken ve kaynakları sınırlı bu sosyal hayatın meyveleri biterken, bizim eşsiz hazinemiz olan farkındalık; bizi yaşama bağlar, özgüven verir, savunma mekanizmasını daha doğru çalıştırır.

Cinsellik hayatın temasıdır. Bizler, her bi sevişmeden sonra daha iyisi nasıl olur ki acaba diye düşünürken onlar skor 43-2 dostum çak! derler. Ve kendilerine bile itiraf edemekleri gerçek vardır: bir gün bu sayıların anlamı kalmayacak ve hatta o bir gün, onların hiç bir zaman bitmeyeceklerini anlayacağı sonsuz isteklerden sonra gelecek ve başka bir klişeye bağlanacaklar. Kötü olan hiç bir şey kabul edilmeyecek, herşey bir kalıba bağlanacak, kafalarında her sorunun bir senaryosu -kendilerini suçsuz gösterme- otomatik olarak oluşacak, yaptıklarını yargılama ve sorgulama dürtülerini kaybedecekler -kaybettiler de-.

'Her çiçekten bal almak' onlara özgü bir şey. Saygıyı birer birer soğuk mezara gömdüler. Ne demek mi istedim:

Benim bir ev arkadaşım vardı. Çocuk karikatür manyağı ve oldukça iyi bir arşivciydi. Bir süre sonra beni de etkileyip, karikatür okutmaya başladı. Belki bir süre sonra boynuz kulağı geçmişti ama o saygıyı hakediyordu. O zamanında hiç bir yaşıtının yapmadığı bir şeyi yapıp, bir akım belirlemişti kendisine. Hiç kimsenin yapmadığı şeyin elbette ki; ütü yapabilen robot olmasına gerek yoktu! Ve ben ona hep saygı duydum, o onun sınıfıydı. Bunları ben keşfettim diyerek zombi olamazdım. Tıpkı bana bir çok müzik dokusunu aşılayan lise arkadaşım gibi. O da, o dokuların sahibiydi, ben değil. Ben müşteriydim, o pazarlamacı.

Şimdi örneklerle toparlıyorum yukarıda yazdığım anlamsız, kopuk paragrafları. Aslında anlamlı ama neyse... :)

Şimdi bakıyorum herkes satıcı! Herkes! Kahve içmeye gidiyorum tek başıma herhangi bir mekana ve etrafıma bakınca, suratlarda şu lanet manzarayı görüyorum: 'kahveyi icat ettim ama bu mekanda içmeyi geç akıl edebildim.'
Meâli: Karı kız -zengin çocuk- bulmak için gittim. Ondan sonra, belki bir şekil yaparım dedim, patatesleri evde hep sağ elimle yediğim halde oraya uymak için sol elle yedim, gürültlü müziğe rağmen orada sohbet etmenin keyf olduğunu düşündüm, Frank Sinatra'dan çalan
'fly me to the moon' adlı parçayı, Amerika'nın, benim bilmediğim ama kulağa hoş gelen yeraltı şarkısı sandım, kendimi topluma ve sisteme ait hissettim ama sen öyle beş dakikalığına çay içmeye gittim olarak algıla!

Düğünden gelirler ve nereden sorusuna cevaben: 'Bir arkadaş evlendi, 5 dakika görünüp geldik!'
Meâli: Ya gittik düğüne, çalan müziğe dayanadım, bi döktüm kurtlarımı, zaten pistte herkes vardı dolayısıyla ben de olmalıydım. Ama sen, bunu oynamadım, soğuk durdum, kuğulum ben, düğünler çok saçma. (olarak algıla!)

Arkadaşlarla içme veya ot ortamı: 'ya çektik işte bişeyler'
Meâli: Oğlumm! İçtim ama sanırım tek içen benim bu ülkede veya ben öyle hissediyorum. Nasıl manyak birşey ya! Kafalar bir güzel bir güzel anlatamam.

Kısacası analiz yapmak bitmez tükenmez bir hastalıktır. Daha başka postta analizin yerine dünyayı sorgulama dileğimle, esen kaliym.