Salı, Ocak 4

25 Yıllık (Günlük'ün Uzun Hali), Aşk, Kadınlar-Erkek Olmak...

Karşı cinsi farkedişim Ortaokulun sonlarına dayanır. Yan sınıfta bir kız vardı 'D'. Sınıfın ve okulun en çalışkanıydı. Ben de sınıfın en çalışkanıydım. O zamanlar insanları sadece, dersteki başarısına göre ayırt etme yetisine sahip olduğumdan, çalışkanlar çalışkanlarla çıkmalı hissiyatı vardı. 'Devlerin aşkı büyük olur' soundtrackli, tek taraflı ilişkim, LGS sınavı ile son buldu.
Lisedeydim. Başka bir 'D' ye tutuldum. Öyle ya; o da Anadolu Lisesini okuyordu. Çalışkandı. Çıktık da. Hatta dudaktan dudağa ilk öpüşüme dayanır o günler. Pek te birşey olmadı. Hiç te çalışkan çocuk öpüşü değildi o. Hele bir de Titanic'teki Jack ve Rose öpüşmesine hiç mi hiç benzemiyordu. Koca Anadolu Lisesinden Takdir ile sınıf geçmişim, bu olmamalıydı hayalim.
Ben bunları düşünürken, çalışkan tabusundan kurtuldum. Bir yaş büyük 'G' ye aşık oldum. Saçları güneş altında, yeni yağlanmış Gemlik zeytini gibi parlıyordu. Meşhurdu. Renkli çorapları ile ben bu okulun sıradışı kızlarından biriyim diye basbas bağırıyordu. Ben ise çok sıradan olmuştum. Kimse artık , ''Ferdi geçiyor bak'' diye tepki vermiyordu. Herkes yapıyordu dersleri. Kıskanılan birisi değildim. Tembel yoktu ki okulda. Bu sırada ben bu kızla çıkarsam dikkatleri üzerime toplarım hissiyatına kapıldım. Teneffüslerde kesiyordum. Bir gün beraber nöbetçilik yaptık. Annemin şiir defterinden iki üç araklama cümle ile entel olduğumu kanıtladım. Farklıydım bir kere. Bir de onun birkaç derdine Freud misali nihilist yaklaşıp, sen olgun bir kızsın aş bunları mesajını verince, sen benim kankamsın dedi, öptü yanağımdan. İyi bir başlangıç oldu. Eminim tüm arkadaşlarına anlatmıştır; Alt dönemde Ferdi diye bir çocuk var. Oldukça olgun ve anlayışlı diye. Basket takımına girdim. Ama o zamanlar tipi görme. Kızıl saçlarım, hobby jöle ile birleşip, güneşli bir havaya çıkınca ve o sert ama kararlı mizacımla birleşince yakışıklı oluyordum lan resmen. Sınıfta bildiğin şebek modundayım, böyle taklitler, komiklikler, şakalar falan yapan, hazır cevap olmayan ama tenefüste görme beni usta, o biçim! Bir de okulun en iyi basket oynayanlarından biriyim. İster istemez seçilme değil seçme hakkı tanınıyor bana kız konusunda. Ama özgüven yok tabi. Bi yerlerden başlamalı ama nerden? Derken Lise 1in sonuna geldik. Bizim meşhur kebapçıdan bi kesik yedik, elde karne, evlere dağıldık.

Ben yazın basketimi geliştiriken, o da ne! Bir afet bizim evde, herhangi bir antreman günü eve dönmüşüm, bilgisayarımı kurcalıyor. Anne bu kim? - Tanımadın mı oğul. Hollandadaki akrabamızın kızı 'S'.
-Abbileyy!!!

Ulan kişiliği koyacak yer ararken gök buldum!

Çevreme vaad ettiğimle icraatlerim birbirini tutmayınca, sap gibi ortada kalan bir ben vardım. Etrafımdaki malaklar kalburüstü kızları götürürken, ben, sen daha küçüksün tarzında hiç bir şey anlatılmayan adam olmuştum. Ulan o kadar ki; çok yakın arkadaşlarımdan birisinin ablası evlendi ve kız beni ablasının düğününe davet etmedi! Hem de tüm grup giderken. O yakışıklı, turuncu saçlı çocuğun içi kendisini dışı başkasını yakar yani! Ama bu afet ile kendimi ispatlayabilir, doğal olamadığım bu ortamda, neden doğal değilsin sorusunu, sizin çıtanız düşük oğlumm! diyerek yanıtlayabilirdim.

Ah afet-i devran Neriman! Aradı beni gider gitmez gurbete. Tele-aşk moduyla takıldık 3 ay. Ama kendimi çok kaptırdım. Evlenmeliydim. Gidişat kötüydü. Yakın çevreme özel bir insan olduğumu kanıtlayamamıştım. Bunalımdaydım. Derken o afet beni terketti bir yılbaşı akşamı, tam saat 12'de, kafamı Utku'nun sehpasına çarparken. Onlar kafama acıdığımı sanıyordu ama ben, telefona gelen ayrılalım mesajıyla yüreğime acıyordum.

Saçlar başlamıştı döküme. Daha kendimi ispatlayamadan, özgüven gidiyordu her geçen gün. Bir gülümseme hali aldı mimiklerimi. İyi olacağım diye evde parçalanırken; gülümse hadi gülümse şarkısı fonunda gülümseyen surat olup çıkmıştım.

'Zeytin saçlı 'G' ' ile çıkmaya başladım. Kanka olduğumla. Bilimum sevişmeleri tattık. Göğüs gördüm ilk defa. Sonra o üniversiteyi kazanıp gitti. Ben okulda kaldım. Farkında olmadan karizma yapmışım 'G' yi büyüklerden çalan çocuk diye. Hayır kız güzel değil ama okulda bir ağırlığı vardı. Sonra o mükemmel olayı duydum; sınıfta bir çocuk kız arkadaşından şunları işitmişti :'' Ferdi gibi olmanı istiyorum, kendimi 'G' gibi hissetmek istiyorum.'' Uha lan! Bir anda kariyer merdivenlerini tırmanmıştım. Döküyor diye kestiğim jöle işine yeniden girmiştim. Hemen bi alt devredeki 'S' yi tavladım. Gezdik, takıldık. Ve milli takıma seçildim. Çok mutluydum. Daha lisede, hem de para vermeden milli formayı giymiştim! Bizim memleket küçük bir yer, hele bizim okul...
Tabi söylentiler üniversitedeki 'G' nin kulağına gitti, ilgisizdim de zaten, ayrıldık...Ama tarih manidardı: Öss'ye 8 gün kala! Kaybedilince anladım değerini, her klasik şey gibi. 'Ben daha 18'im ya hepsi ya da hiç biriyim, sanma ki şu son 3 saatte hiç kimse ya da birisiyim' modunda girsekte sınava, normalden az bir puan aldım o moral bozukluğuyla. Hala bazı malaklar nasıl kazandı diye tartışıyor beni! O basit sistemde az bile yaptım, haberleri yok. Kabullenemezler bu sıradışı bir başarıyı, her neyse.

Geldik dünyaya, yerleştik Konya'ya...

Afet 'S' geri döndü. Tele-Aşk bir sene sürdü bu kez. Tabi ilkindeki gibi sapkın bağlanmadım. Önüme gelen kızla seviştim. Öyle ya üniversite kazanmıştım, sevişmek en doğal hakkımdı. Ama anamı ağlattı yine orası ayrı konu. Ayrıldık, yaz tatilinde memleketine gelmesinden mütevellit yeniden barıştık. Çılgınlar gibi seviştik. Bir sene Telsim'e boşuna mı milyarları döktüm ben!

Üni 2 başında yeniden ayrıldık. Saçlarımın son yıllarıydı, farkındaydım. Hakan Şükür misali son bir goldü kızlar benim için. Jübile yapacak ve sonra evlenip evimin teknik direktörü olacaktım.
Diş hekimi bir kızla çıktım, 4 aylık bir pre-season yani peşinden koşmak periyodundan sonra. Bakireydi hem de çılgınından. Bir gece evde yalnızdık ve dişi-erkek temalı bir doğadan sanata oyunu oynadık haliyle. En güzel duygularımın katilisin diyerek terketti beni. Bak sen!

Saçlar can çekişiyordu.

Diğer iki sene de çeşitli kovalamaca ve yüzlerce yazma seansı ile geçti. Mezun oldum. Paralı millilikti tek yapabileceğim. Yaptım. Askere gittim. Tezkerede Akdeniz'e indim. Rus sevgili yaptım ve evrimimi tamamladım.

Saçlar tamamen gitti.

Ama kız bana, gerçek hayatın porno filmlerden daha güzel olduğunu gösterdi. Aklıma gelmişken Hess is More 'dan 'Yes Boss' şarkısı, tema için peygamber modunda. Hangi tema mı? Portakalın kendi kendine soyulması teması ve müthiş dans figürleriyle.

Memlete geldi taaa Moskova'dan. Odanın duvarlarının dili olsada konuşsa. Memelerimi beğeniyor musun? Vücudum nasıl? Gibi sorularına hep içten cevap vermem için kendisini paraladı. Dün gece 1'de mesaj attı Skype'a gel diye. Gittim. İç çamaşırlarıyla beni bekliyordu. Tek bir kelime sordu: Beni istiyor musun? Evet dedim. O zaman yeniden sana gelmeme izin ver. Çünkü sensiz yatağım çok soğuk ve kendimi güçsüz hissediyorum dedi. Erkektim lan ben. O ise dişi. En doğal konuşma tabii ki bu olacaktı. Ahlaksız mı gördünüz yoksa? Yorgan altındakini görmüyorum ama tahmin edebilirim, siz evde yalnızken elinizin nereye gittiğini. Elin yaradılışından haberiniz yok gibi davranmak ne acı!



Bir yanda muhteşem milletin kızları, afetler, çalışkanlar, meşhurlar, meslek sahipleri...
Bir yanda açık sözlü ve ne istediğini bildiği için, orospu ve kaşar sıfatını alanlar...



Tabii ki hayalinizin erkeği olamayız. Bizi ahlaksız olarak nitelendirdikçe, biz meyilimiz olmasa da meyilleneceğiz. Hem sizi hem kendimizi kandıracağız! Varlığım gerçekçiliğe armağan olsun!
.

1 yorum: